İstiklal marşı

istiklal-marsi
Oxunma sayı: 797


Millət vəkili, BQP başqanı Fazil Mustafa bu ilin mart ayının 11-12-də İstanbulda keçiriləcək 3-cü Beynəlxalq Mehmet Akif Simpoziumunda “İstiklal Marşı və Azərbaycan Himninin semantik yorumu” məqaləsı əsasında məruzə təqdim edəcək. Məruzə Türkiyənin elmi və ədəbi ictimaiyyətində böyük maraq doğurub. Simpoziuma qədər həmin məqalə Mehmet Akifə həsr olunan məqalələrlə birlikdə kitab şəklində nəşr ediləcək. Xatırladaq ki, bundan əvvəl Misirin paytaxtı Qahirədə və Türkiyənin Balıkəsir şəhərində keçirilmiş Beynəlxalq Mehmet Akif Simpoziumlarında da Fazil Mustafanın Mehmet Akif irsinə həsr olunan məqalələri kitab şəklində nəşr olunub. Oxucular üçün maraq doğuracağını nəzərə alaraq həmin məqalənin yazıldığı Türkiyə Türkcəsindəki variantını təqdim edirik.


İSTİKLAL MARŞI VE AZERBAYCANIN ULUSAL MARŞI: SEMANTİK YORUM


Yıllardır bir konu bizleri düşündürmektedir...

Ayrı-Ayrı Türk topluluklarının ruh yapısında, tarihe bakışında, devlet sistemlerinde, dini hayatında farkların kaynaklarının mukayesesi nasıl yapılabilir? Bunun öteki Türk toplulukları ile kıyaslanarak yapılması kapsamlı bir bilimsel araştırma konusudur.

Sadece Türkiye ve Azerbaycan örneklerinde önem taşıyan bazı mukayeselerle toplulukların farklı devlet gelenekleri ve milliyet duyguları, dini-felsefi düşünceleri ortaya konulabilir. Burada daha fazla merak uyandıracak bir konu da, her iki toplumda yüce değerler olarak kabul gören devlet simgelerinin, özellikle de milli marşların karakterinin, ruh yapısının, hedeflerinin kıyaslanması olabilir.
Görüldüğü gibi, ele aldığımız konu bu iki yüce değerle ilgilidir. Bu açıdan fikrimizce, Büyük Üstad Mehmet Akif Ersoyun yazdığı günden günümüze dek Türk ulusunun damarlarında akan kandan ayırmayacak kadar kutsallaştırdığı İstiklal Marşı ile Azerbaycan Türklerinin istiklalinin beyanı sürecinde geçen yüzyılın Halk Cumhuriyetinin kabul ettiği, 1991 yılında bağımsızlığın tekrar kazanıldığı sürecde ufak teknik değişikliklerle yeniden topluma bahşedilen Azerbaycanın Devlet Himninin (Marşının) semantik-mana farklarının araştırılması gerçekten anlamlı sayılabilir.

Aranjmanı Azerbaycanın büyük müzisiyeni Üzeyir Hacıbeyliye ait olan Azerbaycan Himninin yazarının kimliği ile ilgili tartışmalar şimdiyedek azalmasa da, varsayım olarak Ahmet Cavad ismi ağırlıklı olarak kabullenilmektedir. O bakımdan da bir tarafta Mehmet Akifin fikir sisteminin bir ulusal marş üzerinden tahlili söz konusu mümkün iken diğer yandan genel olarak Azerbaycan Himnini ortaya koyan düşüncenin tek bir yazarın görüşü biçiminde yorumlanması doğru olmayabilir. Denilebilir ki, Ahmet Cavadın düşünce yapısı, mefkure sistemi “Selam Türkün Bayrağına!” şiirinin muhtevası ile kolayca belirlenebilir. Gerçekte burada Himnin yazarının kim olduğu da fazla önem taşımaz. Zaten Mehmet Akif de İstiklal Marşını bir şiir olarak önce “Kahraman ordumuza”, Ulusal Marş olarak kabul edildikten sonra ise Yüce Millete armağan ettiğini belirtmiş, kendisine ödül olarak verilen parayı da anlamlı bir şekilde halka dağıtarak eserin müellifi olarak manevi ve maddi haklarını da devretmişdir.

Burada biz şiir olarak İstiklal Marşından değil, Ulusal Marş olarak kabul gören ilk iki bend üzerinden mukayese yapmayı doğru bulmaktayız. Zaten şiir olarak İstiklal Marşını tartışmak uzun süren bir zamana yayılan bir iştir. Her sözünün mana değeri ölçüyegelmez düzeyde büyük olan bu şiirle alakadar çok sayıda araştırma eserinin yazılmış olması da söylediklerimizi ispatlayabilir. Öte yandan ister İstiklal Marşının, ister de Azerbaycan Himninin edebi-bedii ve felsefe kalitesinin de mukayesesini yapmayı ahlaki yönden doğru bulmuyorum. Edebi ve mana değerinin nasıl olduğuna bakmaksızın her bir Marş o toplumun istiklal ve bağımsızlık ruhunun bir ifadesidir ve buna saygı göstermek sorumluluğunu hepimiz taşımalıyız.

Benim yapmayı düşündüğüm mukayese daha çok her iki marşın ait olduğu toplumda hangi değerleri öne çıkardığı üzerindedir. Bu aynı zamanda o toplulukların tarihi geçmişi, devlet gelenekleri, dini hayatı ve başka önemli unsurlarını da kapsamaktadır.
Öncelikle belirtelim ki, Türk İstikal Marşının Baş kahramanı “Millet”tir.

“O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.”

Yüzyılların İmparatorluk geleneği sahip olan Anadolu Türklüğü için devlet kuruluşu ortaya koymak çok zor görülmez. Hem de az sayıda nüfusa sahip bir Türk topluluğu bile kısa bir süre sonra yaşadığı toprakların sınırlarına sığmaz olur. Selçukluların devletçılik mefkuresi, Oğuzların bölgeye hızlı yayılışı, Osmanlı Devletinin dünyaya ayak açan hakimiyeti bunun somut örnekleridir. Bundan dolayıdır ki, Türkiye Türklüğü için esas factör milletin kendi vizyonunu sahiblenmesidir. Gerisi artık sorun olmaz. O kadar toprak kaybından sonra yaratılan yeni cumhuriyetin karakteri bunu ispatlamaktadır. İstiklal Marşının esas gayesi de cansız toprağın, abstract Vatanın dirilişi yönünde çağrı olmak değil. “Yüzen al sancak” da, “yurdun üstünde tüten en son ocak” da, “parlayan yıldız” da kendi mevcudiyyetini milletin dirilişine bağlar. Genellikle Türkiye Türkçesinde yazılan edebiyatla Azerbaycan Türkçesinde, özellikle de siyasi kimlik olarak Azerbaycanın oluştuğu 20.yüzyıldan başlayarak ele aldığımız edebiyatın genel hedeflerini kıyasladığımızda birincide sevginin, gururun, kutsallığın baş aktörü millet olduğu halde, ikincide sevgi, saygınlık ve gurur hedefi olarak yurt, vatan, toprak tabirleri daha fazla dikkat çeker.

Bu bakımdan Azerbaycan Himninin- Ulusal Marşının Başkahramanın Vatan olması tesadüf kabul edilemez.
“Azerbaycan, Azerbaycan!
Ey kahraman evladın şanlı Vatanı!”
Bu durum Azerbaycanın tarihi geçmişinden başlayan en ciddi özleminin ne olduğunu ifade etmekte. Aslında Azerbaycan Türklüğü kendisini yeni topluluk olarak düşünmekte. Uzun yıllar belli bir toprakta sayı itibarile çoğunluğu oluştursa da, sülale devletlerinin hükümdarlarını bile kendi bünyesinden çıkarsa da Sasani-İran devlet geleneğininın sert kurallarını dağıtamamış, sonunda 19. yüzyılın başlarında kaderinin Rusya ve İran arasında belirlenmesini müşahede etmekten başka bir şey yapamamıştır. 1918 yılının devlet kurucuları için en esaslı görev Azerbaycan isimli tarihi toprakların küçük bir kısmında da olsa Türk çoğunluğa siyasi kimlik kazandırmak olmuştur. Vatan-Devlet sahasının tapusunu almaksa öyle kolay olmamış, kahraman mücahid Nuri Paşanın büyük gayreti sonucunda Türk-İslam Ordusu Azerbaycanı ve onun başkenti olacak Baküyü yabancılardan temizlemiş, şimdiki Ermenistan ve Gürcüstandaki çoğunluk imkanlarından bile vazgeçilmekle küçük bir arazide Vatan -Devlet oluşturmak mümkün olmuştur. Ve o zaman çizilen coğrafyanın Karabağın işgalı örneğinde olduğu gibi korunmasının mümkün olmaması sebebiyle kendi ismini belli bir sınırlı toprak üzerinde sağlamlaştırarak çağdaş bir demokratik Türk devleti ortaya konulmuştur. Yani Azerbaycan Türklüğü için önemli olan Vatanın Azerbaycan ismini, siyasi devlet değerini öne çekmek vazifesi olmuş ki, Sovyet dönemindeki kesintilerden sonra aşamalı olarak bağımsızlık sürecinde bu öncelik daha ciddi bir zarurete dönüşmüştür.

İstiklal Marşının millet anlayışında da iki unsur önem kazanıyor. Bu Milletin kimlik kartında altı çizilecek iki karakter olduğuna atıfta bulunulur. Bu, Türklerin geçmişinin kahramanlık sorumluluğunu taşıyan bir millet olmasının yanısıra, bugünün adalet duygusunun da taşıyıcısı olmasıdır.

İstiklal şairi “Kahraman ırkıma bir gül!” diyerek Türk ırkının kahraman geçmişine sahiplenmenin önemine vurgu yapmakta. “Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin istiklâl!” derken de kendisini cihan adaletini sağlamakla görevli kabul eden bir milletin bu adalet duygusunun kaynağını “Hakka tapan bir millet” olması ile izah etmiş olur. Mana açılışı şu; ırkı ve inanç ruhunun taşıyıcısı olan vizyon sahibi bir millete çağrıdır İstiklal Marşı. Türk-İslam mefkuresini yüceltmek hakkını taşıyan milletin öz hedeflerine sahib çıkması için bir davettir bu yüce eser.

Azerbaycan Ulusal Marşında ise her bir adımın son hedefi Vatanın şanını yüceltmeye yöneliktir. Burada Millet duygusu öne çıkmamakta. “Her şey Vatan için!” sloganı daha baskın görülmektedir. Buradaki Vatan anlayışı Devlet kurmaya özen gösteren bir insana veya insanlara övgü ve çağrıdır. Burada territorial millet yaratılmasının esasları hazırlanır sanki. İstiklal Marşında ise “yurd”, “toprak” ve “vatan” hudutsuz imparatorluk ruhunu öne çıkarır, territorial devlete uygun gelmez, cihan devleti ve cihan adaleti mefkuresine işaret eder.
Azerbaycan himninde can vermek de, kan dökmek de Vatan içindir.

“Senden ötrü can vermeğe cümle hazırız!
Senden ötrü kan dökmeğe cümle kadiriz!”

Namus Vatana ait, Bayrak vatana ait.

“Namusunu hifz etmeğe,
Bayrağını yükseltmeğe,
Cümle gencler müştakdır!”

Gaye Vatanın Gülüstan olması:

“Sen olasan gülüstan,
Sana her an can kurban!”

Ve gençliğin esas görevi Milletin değil, Vatanın bayrağını yüceltmeğe müştak sayılmakta.
Önemli farklardan biri de İstiklal Marşında İstiklal mefkuresinin öne çıkarılmasıdır. İstiklal Marşında, İstiklalin “Hakka tapan millet”in hakkı olduğu felsefesi hakim. Dolayısile, İstiklalin, Haktan gelen ve milletlere bahşedilen bir nimet olduğu vurgulanmakta.
Azerbaycan Ulusal Marşında “İstiklal”, “bağımsızlık” düşünce olarak yer alsa da önemli unsur olarak “mesut yaşamak”, “gülüstana dönüşmek” gibi hedefler seçilmekte.
Öte yandan İstiklal Marşında ümit ve inamın yöneldiği adres de tek bir vücut gibi anılan Milletin kendisidir.
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak”;
veya
“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!”
“Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl” gibi mısralar bunun tasdıki sayılabilir. Azerbaycan Ulusal Marşında ise umut, teselli, övgü direct olarak Vatana yöneliktir.
“Şanlı Vatan!, Şanlı Vatan!”,
“Sen olasan gülüstan!”
“Üç rengli bayrağınla mesut yaşa!” gibi ifadeler de Vatan üzerinde yoğunlaşan hadeflere yönelmeği kasdetmektedir.
Son olarak, gelinen sonuç bu ki, her iki muhteşem eser kan ve din bağı bir olan Türkiye ve Azerbaycan topluluklarının tarihi geçmişini, çağdaş toplum karakterlerini, bölgede güc dengelerini yeterince dolgun biçimde ifade etmektedir. Bu nitelikleri göz önüne alındığında, her iki Ulusal Marşın da topluluklarımızın haklı olarak en yüce değeri sayılmaya uygun oldukları tarihi bir gerçek olarak ifade edilebilir.


FAZİL MUSTAFA
Felsefe Doktoru,
Azerbaycan Millet Vekili